09 April 2012

Hayvanat Bahçesi

Bu fotoğraf internetten alınma elbette. 
Ben de çektim girişini ama o kadar sefil ve ruhsuz görünüyordu ki. 
Varsa gitme hevesiniz, onu kırmayayım diye bunu kullandım.

9 Nisan Pazartesi ve biz 15:00'te Ece ve dedesi ile hayvanat bahçesindeyiz. Nereden çıktı şimdi bu demeyin. Ben de biliyorum Ece'nin oradan birşey anlayamayacağını ama benim de ihtiyaçlarım var di'mi? Açık havada dolaşmak istiyorum. Şu katı gıdalara geçiş işi beni epey gerdi bu aralar. Hergün bir ağlama seansı atlatıyorum ve kendimi dışarı atmak istiyorum. Bugün dede ile birlikte önce Etlik Metro'ya, oradan Bilkent Ankuva'ya sonra da hayvanat bahçesine gittik. Yani Ankara bize dar geldi bugün. Sonrasında da Bahçelievler'de alışveriş yaptık ve Tandoğan'daki bir pastaneye uğrayıp evimize geldik. Galiba dedeye de ev dar geliyor bu aralar. Tam tencere kapak olduk yani. 

Hayvanat Bahçesi'ne giriş için arabanızı oldukça işlek ana caddenin karşısında bırakmak durumundasınız. Biz de öyle yaptık. Otoparkın doluluğu bir Pazartesi günü  için şaşırtıcıydı. Yanı sıra, akın akın gelen gruplar da vardı. Bir tur otobüsünden inen, kim olduklarını kestiremediğim bir grup da az önümüzden gişelere yanaşıyordu. Ece dedesi ile karşıya geçtiği için içim rahat şekilde gişelere doğru depar attım ki kalabalık gruptan önce giriş paramızı ödeyeyim. Bir de ne görelim? Giriş artık ücretsiz olmuş hayvanat bahçesine. Ee iyi olmuş diyerek girdik içeri. Sağdan sağdan ilerledik bir hayvan görmek umuduyla. Kimse mi olmaz yerinde? Ee Nisan ayı oldu. Havalar ısındı falan. Hay Allah, bilseydik haber verirdik geleceğimizi. Kimse kafesinde yok işte. Boş kafesleri hızla aşıp arka taraflara yürüdük ve keklikleri geçip lamalarla karşılaştık. Zürafalar da sağ olsunlar zahmet edip dışarı çıkmışlar. Bir de flamingolar. 

Ne anladık derseniz bu geziden? Bebek arabası ile hayvanat bahçesi kolaylıkla gezilebilir ama biraz daha yazın gelmesi beklenmelidir. İşin açıkçası bir daha bu sene şansımızı zorlar mıyız bilemiyorum çünkü bende merak uyandıracak bir görüntüsü yok şimdilik buranın. İleride Ece'nin canı isterse elbette geleceğiz. Nihayetinde kızımın hayvanlar alemi bilgisinin Fisher Price oyuncaklarının orman serisi ile sınırlı kalmasını istemeyiz elbette. Hele onları bir de benim seslendirdiğimi düşünürseniz..


Eylül 2012
Yine Hayvanat Bahçesi'ndeyiz. Hava çok güzel bugün ve Ceyda ile birlikte kendimize açık hava aktivitesi bulma peşindeyiz. Ankara'nın sınırsız seçenekleri olmadığı için kendimizi Hayvanat Bahçesi'nde buluyoruz. Bu kez Ece'nin bebek arabsını almadık yanımıza. Epeydir kanguru ile dolaşıyoruz. Ece hala 8 kilo ve kanguruda rahat ediyor. İtiraf edeyim ki, kanguru bana çok kolay geliyor. Kendimi ona daha yakın hissediyorum. 

Hayvanların çoğu kafeslerinde bu kez. Hepsini tek tek Ece'ye tanıtıyorum. Keyfi yerinde. 
 Bugün kafam fazlasıyla dış seslere açık. Ya da yurdumun insanı bağıra bağıra konuşuyor. Timsahları seyreden bir kişi: "Valla bunların hayatı hayat..Her gün et ye..Ohh" diyor. Maymun kafeslerinin önündeki başka biri de: "İyi iş valla..Bütün gün otur, yemeğin hazır gelsin..Ne ala.." diyor. Yani kimisini bıraksan bir kafesin içinde, yemeğini suyunu verdikten sonra mutluluğu yakalayacağına inanıyor. Ne kadar az hedefleri. Sürekli Ceyda'ya etraftan duyduklarımı söyleyip duruyorum. O biraz şaşkın. Yıllardır gelmemiş hiç buraya. Hayvanların durumuna üzülerek geziyor parkı. Bense durumun git gide daha iyi olduğunu ve hayvanların artık daha çok alanlarının olduğunu anlatıyorum. Yine de çok neşelendiğini zannetmiyorum.

Parka dinozor heykelleri yerleştirmişler. Şöyle bir bakıp geçiyoruz. Ne türleri hakkında bilgi var, ne de  isimleri yazıyor. 

Dondurma saati artık diyerek çimlerin üzerine oturuyoruz. Bizden başka çimlerde oturan yok. Avrupa'nın birçok büyük şehrini ve pek çok kasabasını görme şansım olmuştu. Şehrin merkezindeki tüm parklarda güneşlenen insanlar, piknik yapan gruplar görürsünüz. Herkes yerlerde oturur, yatar, kitap okur. Bizde banklar dolu olunca parkı, kalabalıktan şikayet ederek terk edersiniz. İşte bunları konuşarak dondurmamızı tüketiyoruz. Ece de biraz nasipleniyor tabi. 
 Biraz daha dolanıyor ve terk ediyoruz parkı.
 
Girerken de dikkatimi çekmişti. Bu kez girişteki hayvanlar tüm canlılığı ile karşılıyor sizi. Yeni boyanmışlar. Bu kez kendi çektiğim fotoğrafı koyabiliyorum yazımın içine.

Girişin önünden akan hızlı trafiği, yaya geçidindeki düğmeye basarak durdurup arabamıza ulaşıyoruz. 
Bir günü daha alışveriş merkezine gitmeden geçirmiş olmanın verdiği huzur ile dönüyoruz evimize. Bakalım kışa girmeden bir daha gelebilecek miyiz?



No comments:

Post a Comment