Yine geldi...yine çabucak geldi işte yıl sonu.
Bu yıl oldukça dolu geçti aslında. Ece ile dopdolu. Miniciğim Şubat ayı içinde kreşe başladı. Haziran ayı'na kadar da yarım gün devam etti. Her sabah mutlulukla çıktı evden. Sevgi Teyzesi ile birlikte caddenin başındaki müstakil bir kreşe yürüdü, öğlen yemeğinden sonra da yürüyerek döndüler.
Yeni açılmış olan kreşe 5 kişi başladılar. Haziran sonunda 8-9 kişiydiler. Diğer şubeden ziyaretçi çocukları ilk defa gören kızımız bütün gün: "Anne, ne çok çocuk vardı..." diye anlattı durdu. Hiç hasta olmadı Ece bu kış. Şükürler olsun tabi ki. 5 kişilik kreşin böyle bir avantajı oldu elbette. Çok özenli bakıldı kendisine.
Mart ayında tutuşmaya başladık. Anaokulu ve dolayısı ile ilkokul seçimi tartışmaları hararetlendi. Neyse ki çok şanslıydık yine ve çok değerli dostumuz Zuhal Baysal Çetinkaya sayesinde kafamızdaki tüm sorulara cevaplar bulduk, Ece'nin anaokuluna karar verdik. Epey sancılı bir süreç geçti. Kura çekimi, yedek listede beklemeler, alternatif okul seçimleri, diğer okulun kura çekiminde ne asilde, ne yedekte kalabilme...göz yaşı, sinir harbi, yıpranma..üzüntü, kaygı....Ne kadar mı sürdü? Aslında sadece 3 hafta..ama bir ömür tükettik gibi...Sonuç mu? Şanslıydık, dileğimiz yerine geldi. Şanslıydık, Ece'nin eğitimi ile ilgili babası ile hep aynı düşündük ve birlikte karar verdik.
Temmuz ayında havuz aktiviteleri, Ağustos ayında deniz sefaları ile desteklendi ve Ece artık kolluksuz atlamalara ve kısa mesafe yüzmeye başladı. Aman ne video çekimleri ne fotoğraflar. Görmemişlik aşikar, yapacak bir şey yok. Yaşım tam da bu aralar 40 olurken hala birçok şeyi ilk yaşayabilme heyecanını yaşama şansım Ece. Hiçbir şey bilmiyormuş gibi cahil, her şeyi biliyormuşum gibi tecrübeli hissetiriyor bana kendimi. İyi ki...
Eylül ayında başlayan okul maceramızda da şanslıydık. Hızlı bir adaptasyon ile yıl sonuna kadar geldik. Bu güne kadar bir kere: "Bugün okula gitmesem mi" demedi. (Sabah 06:45'e kurulu saatim her çaldığında ben: "Bugün okula gitmese mi"dedim, diyorum, diyeceğim. hala zor geliyor) Her sabah öperek, koklayarak uyandırıyorum onu. O da kıkırdayarak, neşe ile cevap veriyor. Üçüncü lokmada: "Artık daha fazla yemesem olur mu?" diyene kadar da neşemiz devam ediyor. Sonra küçük itişmeler, tehditlerle besleniyor ve başarı %80 sağlanıyor (Bu istatistiki veri Ece'nin 1 dilim ekmeğinin ne kadarını yediği ile ölçülmüş olabilir) 1 dilim tost ekmeği kimi gün yumurtaya bulanıyor, kimi gün reçel ile kimi gün ise helva ile tüketiliyor. Gün geçtikçe krep gibi, corn flakes gibi, sucuklu tost gibi bir çeşitliliğe ulaşılıyor.
Yıl sonu itibari ile 16,5kg ve 108cm olan Ece genel olarak bu yılı yarı mutlu geçiriyor. Neden mi yarı mutlu? Artık daha çok şey üzerinde düşünmesi gerekiyor da ondan. Servisi bekletmeme, sınıf içi rekabetten başarı ile çıkmaya çalışma, evin yolunu bulma...
Artık minişim benim iyice küçük arkadaşım oldu. Derin derin sohbet ediyoruz. Mizah yönü ile beni şaşırtıyor.
Bu yıl ne mi oldu? Her şey çok güzel oldu. Gelecek yıl ne mi olsun isterim? En az bu yıl kadar güzel, şanslı, sağlıklı ve huzurlu olsun yeter...e biraz daha fazlası da olursa reddetmem tabi...
Yine ailemi ve sevdiklerimi yanımda istiyorum. Her gün Ece'yi görebilmeyi ve ona uzun uzun sarılabilmeyi diliyorum. Her seferinde Ece'ye verilebilecek doğru bir cevabımın olabilmesini istiyorum
Sağlık mı? Şüphesiz istiyorum.
Mutluluk mu? Onun için elimden geleni yapabilmeyi umuyorum.
İş mi? Huzurumun devamını diliyorum.
Para mı? Çalışma hayatımın uzun süre devam etmesini diliyorum.
Şans mı? var tabi...en azından aynı kalmasını istiyorum.
Şükretmek mi? Binlerce kez...
Herkese gönlünce geçecek bir yıl diliyorum.
Pınar ÖZDEMİRCİ*
*Ece'nin annesi, İlk defa veli